Antik Çin’de kurban esir Türk’tü
Vakanüvis
Mübarek Kurban Bayramı’na saatler kaldı… Dünya çapında milyonlarca Müslüman Yüce Allah’ın emrini yerini getirmeye hazırlanıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da kurban üzerinden dinî değerlere dil uzatma gayretleri görüldü, görülüyor, bayram günlerinde dozajı giderek de artacak. Sosyal medyada “hayvan katliamı” gibi başlıklar üst sıralara çıkacak.
Türkiye’de de Batı’da da belli bir kesim, kurban ibadeti / töreni / âdeti sanki sadece Müslümanlara aitmiş, hayvan kesimi sanki sadece 15 asırdır emrediliyormuş, günlük hayattaki sair hayvan eti tüketimi hiç yaşanmıyormuş gibi davranarak buradan İslamiyet’e eleştiri yöneltmenin hesabını yapıyor. Oysa kurban, insanlık tarihi kadar eski, hemen bütün dinlerde görülmüş bir ibadet.
Habil’le Kabil’den bu yana…
Ülkemizde kurbana ilişkin fazla yayın bulunmuyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yümni Sezen’in “Kurban ve Din” isimli kitabı az sayıdaki kapsamlı çalışmalardan birisi. Kitapta kurbanın, ilk insan Hz. Âdem’le birlikte insanlık gündemine girdiği anlatılıyor. Hz. Âdem’in oğulları Hâbil ile Kâbil’in çekişmesi, daha doğrusu Kâbil’in kardeşi Hâbil’i katletmesi Allah’a sunulan kurbanla ilgiliydi. Kâbil, özellikle kıymetsiz ürünlerden seçtiği kurbanının Allah katında kabul olmamasına hınçlanmış, bu hınçla da Allah’a şanına yakışır bir kurban takdim eden kardeşi Hâbil’i öldürmüştü. Kâbil böylece tarihe ilk katil olarak da geçmişti.
Envai çeşit kurbanlıklar…
Zaman ilerleyip, asırlar aktıkça insanlığın bir kısmı yürürlükteki hak dinin takipçisi olurken, dünya nüfusunun önemli bir bölümü ise hemen her yüzyılda tevhid inancından sapmalar yaşamıştı. Ancak bu dejenere olmuş dinlerde bile kurban var olmaya devam etmişti. Dinler tarihi incelemelerinde kurban türleri olarak “bitki, hayvan, insan, kral ve tanrı” kurban edildiği görülmüştü.
Kesip topluca tüketmek, kesip tapınaklara götürüp rahiplerin tasarrufuna bırakmak, canlı canlı mabetlere bırakıp din adamlarının kararına göre ibadetini gerçekleştirmek, hayvanları ırmaklara atmak, canlı canlı ya da kesildikten sonra toprağa gömmek, kesim yerlerindeki alet edavatla birlikte kurban edilen hayvanları yakmak kurban işlem türlerinden bazılarıydı.
Çinliler, esir Türkleri kurban ederdi
Antik Çin dünyasında Konfüçyüs’ün öğretilerinde de kurban vardı. Bu öğretiye göre, atalara kurban sunulurdu. Eski Çin’de kurbandaki genel karakter hayvanlar olsa da kimi tarih aralıklarında insan kurban edildiği de görülmüştü.
İnsan kurban etmede ırkçı davranan Çinliler, kendi nüfuslarını bu törenin etkilerinden korumak için de göçebelere saldırırlardı. Çinliler en çok da Hunlardan önceki Türk kökenli kavimlerden olan Proto-Türk (Ön Türkler) Ti ve Jung boylarından insan avlarlardı. M.Ö. 6 yy’da görülen bu âdet uyarınca, kurbanlık esirler boğazları kargı ile delinerek öldürülür, daha sonra başları kesilirdi. Çinliler, kuzeyden gelen Türk akınlarını durduracağı umuduyla da bu kişilerin cesetlerini şehir surlarının kuzey tarafındaki kapıların kenarına gömerlerdi.
Aynı dönemde eski Türkler de kurbana büyük önem vermekteydi. Hatta Yümni Sezen, Türklerin Müslüman olduktan sonra kurbanı mühimsemelerinde eski çağlarda görülen Gök Tanrı’ya kurban sunmadaki bu eğilimin de etkisinden söz etmekte. Tarihî kayıtlara göre eski Türkler kanlı kurban – kansız kurban şeklinde iki tür “takdime”yi benimsemişlerdi. Süt, yağ, darı vb. birinci; at, koyun ve sığır da ikinci tür kurbanlıkları oluşturmaktaydı.
Japonlardaki tuhaf bir kurban ritüeli ise kaleleri, binaları düşman saldırıları ya da felaketlere karşı korumak için bu yapıların diplerine canlı canlı insan gömmekti. Bu sütunlara “hitobashira” (insan sütunu) deniliyordu.
Çocuk kurbanlar
“Aşkın olana kurban”da insan kurban etme daha pek çok toplulukta görülmüş, bu kanlı âdet en fazla da Mısır, Hint, Aztek, Fenike ve İskandinav topluluklarında var olmuştu. Hindistan’daki Tanjore tapınağında her Cuma günü bir erkek çocuğun başı sunakta kesilirdi. Yine aynı bölgede Bastarlı bir kral her kurban töreni düzenlediğinde çoğu çocuk 25 kişiyi kurban etmekteydi. Bir defasında da aynı yerde tam 150 kişi bir kerede kurban edilmişti. Hindu geleneğinde bir kral kendi çocuğunu da kurban etmişti.
Azteklerde de çocuk kurban etme vardı. “İnsan kurban” çocuk, genellikle ya esir milletlerden elde edilir ya da evlilik dışı ilişkilerden doğan çocuklardan seçilirdi. Bu işlem için özenle beslenen çocuğun yanında genellikle kurbanlık bir domuz da olur, son ana kadar çocuk, kurban edileceğini bilmez, sadece domuzun kurban edileceğini zannederdi. 1487’de Büyük Tenochtitlan Piramidi’nin yeniden kutsanması töreninde bu acımasız Aztek topluluğu, dört gün boyunca yaklaşık 80 bin aşkın mahkûmu kurban olarak öldürmüştü. Kimi tarihçiler, Azteklerin tarihten adeta buharlaşır gibi yok olmasına; bunun, asırlarca kesintisiz bir şekilde sergiledikleri kolektif vahşete verilen ilahi bir ceza olduğu yönünde yorumlarda bulunmuşlardı.
Kartacalılar bir defasında 200 çocuğu kurban etmişti. Ayrıca Avrupa’da Vikingler, Keltler ve diğer Slav milletler içinde de insan kurban etme vardı. Fenikelilerde başarısız işleri görülen krallardan bazılarının ceza olarak kurban edildikleri de görülmüştü. Kimi topluluklarda “yarı tanrı” krallar da aynı akıbeti yaşayabiliyordu. Bu tip “yarı tanrılar” mesela, miktarı düşük gelen hasattan sorumlu tutuluyor ve bu nedenle kurban edilebiliyordu. Eski Ruslar ise idama mahkûm edilenleri kurban törenleri için bekletir ve bu vesileyle idam ederlerdi.
Mısır’da Firavunlar döneminde kraliyetin hizmetkârları, öteki dünyada efendilerine eşlik etmek için kurban edilirlerdi. M.Ö. 31’inyüzyılda yaşayan kral Djer öldüğünde mezarına tam 318 uşak kurban olarak diri diri konulmuştu.
“Kurbanlık insan”a uyuşturucu verildi
Kurban edilecek olan insanın son ana kadarki süreci ilginç daha doğrusu kan dondurucu detaylarla yüklüydü. Kurbanlık kişi bir hafta, on gün öncesinden afyon yedirilerek ya da içirilerek sersemletilmeye başlanırdı. Ayrıca kurban edilmeye birkaç gün kala kesim sırasında direnme olmasın diye kol ve bacakları kırılırdı. Saçları kırpılır, değişik yağ ve esanslarla vücudu sıvanırdı.
Kurbanlık kişi sokaklarda şarkılar eşliğinde gezdirilir, ahali onu kutsal saydığı için de saçından tel koparmak, tükürük ya da salyasına dokunmak için birbirleriyle yarışırlardı. Kurban töreni esnasında; afyonla uyuşmuş, kol ve bacakları kırılmış zavallı adam ya da çocuk (genellikle erkek olurdu) bir ağaç dalına (kaçamasın diye) sıkıştırılmış halde akıbetini beklerdi. Rahip baltayla ilk darbeyi vurur, daha sonra da kalabalık kurbana topluca saldırırdı. Zaman zaman hâlâ canlı olan kurbandan et ve kemik kopartıldığı da görülüyordu.